Ruhu alevden, gözleri ateştendir. Yüzüne bakmaya doyamazsın. Elleri kar tanesi gibi pamuktandır. Yüreği dağ gibi dayanıklı, merhameti gökyüzü kadar sonsuzdur. Saçları aslan yelesi, kirpikleri kuş tüyü kadar narindir. Dudakları kirazdan, yanakları elma gibi al aldır da gözyaşları hançer kadar keskindir azizim. Varlığı cennet, yokluğu cehennemdir...
Kahveler hazır mı? Yeni hikayemiz başlıyor.
Küçük bir şehrin, sakin mahallelerinden birinde, iki erkek kardeşi ve anne - babasıyla minik bir evde yaşıyordu Alev. Dünya toz pembe, insanlar iyi kalpliydi gözünde.. Mutlu bir çocuktu. Babası şehir dışında çalışır, ara sıra gelirdi eve. Kardeşleriyle oynamak en büyük eğlencesiydi. ' Kötülük ' kelimesinin anlamını bilmezdi, o kara güne dek. Kabuslarıyla karşılaşıp, hayatının bu denli değişeceğini bilemezdi ki..
Her gün olduğu gibi yine mahalledeki çocuklarla bir araya gelip soluksuzca, kahkalar içinde günü tamamlamışlardı. Bugün daha da mutluydu, Babası akşam evde olacaktı. Akşam yemeği için mahalle bakkalına ekmek almaya gönderildi, dönüş yolunda mahalleden yaşça büyük bir çocukla karşılaştı. Tam yanından geçecekken, çocuk ağzını kapatıp onu sürüklemeye başladı. Apartmanın giriş kapısının arkasında duvara sıkıştırdı. Bir eliyle ağzını kapatırken, diğer elini Alev'in vücudunda gezdiriyordu. Alev hem çığlık atmak istiyor hemde korkudan titriyordu. Çocuğu itmeye çalışırken bir yandan da kalbi ağzından fırlayacak gibi atıyordu. Tam o sırada sokaktan bir ses geldi, çocuk panikle onu bıraktı. Alev fırsat bilip kendini apartmandan dışarı attı, elinde ekmekleriyle...
Bu olay uzun zaman ve belli aralıklarla devam etti. Tehdit edildi.. Susmak zorunda bırakıldı. Zaman geçtikçe zayıfladı, kabuslar başladı, en son yatağını ıslattı. Annesi fark etti, durumu anladı, oradan taşındılar.
Bir gün cesaretini toplayıp annesine her şeyi anlattı. Annesi gözyaşlarını tutamadı. Bir elinde ekmek bıçağı, diğeriyle de Alev'i kaptığı gibi çocuğun ailesinin kapısına dayandı. Arbede yaşandı. Kimse Alev'e inanmadı. ' Kuyruk sallamıştır ' dediler. Toprak utandı, taş utandı, Alev insanlıktan utandı....
Yıllar sonra annesi kalp krizi geçirdi. Apar topar yanına koştu. Sırdaşı yoğun bakımdayken, bütün hastanenin koridorlarını dolaştı. Bir banka oturdu. Karşısında on, on iki yaşlarında, bakmaya kıyamayacağı bir kız çocuğu gördü. Yanında annesinin gözleri dolu doluydu. Bakışlarını babaya çevirdi, yere bakarken ellerini gördü... Beyninde bir şimşek çaktı. MAVİ DEMİR KAPI, APARTMAN BOŞLUĞU, BOĞAZINDA DÜĞÜMLENEN ÇIĞLIKLAR, VÜCUDUNDA GEZEN O ELLER VE ÜÇ EKMEK... Olduğu yere yığıldı kaldı.
Günler sonra küçük kız çocuğunun bir yakını tarafından taciz edildiği için tedavi gördüğünü öğrendi. Yüreği sızladı. İlahi adaletse, minik yavrunun günahı neydi ? İçi hiç soğumadı. Bütün çocukluğu MAVİ DEMİR KAPI'nın ardında kaldı...
Bu ülkede kadın olmak ne kadar da zor, gizlediğimiz ne kadar çok yaramız, ortak ne çok acılarımız var. Hepimiz susturulmuş, bastırılmışız. Bize yapılan şeylerle korkutulmuş, sindirilmiş, kendimiz olmaktan utandırılmışız. Başımıza gelen her kötü şey için suçlanmışız...
Biz bu topraklar üzerinde ' Kadın, çocuk, hayvan ' olarak çok sayıda psikolojik ya da fiziksel zulüm gördük ki hangisini dile getirsekte faydasını görmedik...
'Kadın çiçektir' dediniz; ezdiniz. 'Kadın anadır' dediniz; çocuğunun gözleri önünde katlettiniz. 'Kadın evin süsüdür' dediniz; yaktınız, yıktınız. Bizi her kalıba sığdırdınız da bir tek bu dünyaya sığdıramadınız.
Biz insanız; bireyiz, kadınız, anayız, kardeşiz, ablayız, eşiz, yoluz, yoldaşız, ekmeğiz, aşız.. Aynı acılardan geçtik, geçiyoruz, geçeceğiz. Ama yinede biz birlikte çok güçlüyüz..
Korkmayacağız, susmayacağız, yıkılmayacağız, yılmayacağız. Dik duran kadınlara alışacaksınız. Biz varız, burdayız, var olacağız!
NOT:
Bakışları hançerden keskin, yüreği bir çiçekten daha narin olan tüm kadınlara ithafen yazılmıştır.
Biz ALEVİZ, EMİNEYİZ, MÜNEVVERİZ, ÖZGECANIZ, FERİDEYİZ, SEVGİYİZ, ALEYNAYIZ, ŞULEYİZ ve nice var olmuş KADINLARIZ...
Dilerim ki ruhunuz huzur bulur... Rahmetle...
Biz bu dünyada bir tek 'KADIN' olamadık...